İnsanı diğer canlılardan ayıran en belirgin özelliği, düşünebilmesi ve konuşma kabiliyetine sahip olmasıdır. Duygu ve düşüncesini anlamlı ve anlaşılır bir şekilde, karşısındaki kişi veya kişilere aracısız olarak aktarabilmesidir. Dil; insan benliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. İnsan ruhunun ve düşüncesinin dışa vurumu yine dil ile mümkündür. İnsanın bilgi, kültür ve duygularının yoğunluğu da bildiği kelimelerle sınırlıdır. Kelime hazinesi zengin, muhakeme kabiliyeti yüksek kimse; çok bilen, geniş ve derin düşünen kimsedir. Dil; kendi başına insan varlığının var oluş sebebi, sosyolojik olarak ta toplumsal yaşayışının da ayrılmaz bir parçasıdır. İnsanlar arasında duygu ve düşüncelerin paylaşımı; aynı dili konuşmakla, başka bir ifade ile kavram ve düşüncelere aynı manayı vermekle mümkündür. Bir milletin fertleri arasındaki ortak duygu ve düşünce köprüsü de ancak dille kurulabilmektedir. “Millet” olabilmenin ilk ve en önemli şartlarından birisi de, fertlerin ortak bir millî dile sahip olmasıdır. “Dil; bir milletin gören gözü, işiten kulağı, tutan eli ve düşünen beyni durumundadır.” Dil; bir milletin tarihi, duygu ve düşünce tarzı, estetiği, yaşayış biçimi, kısacası “var oluş sebebi”dir.
Toplumları millet haline getiren en önemli özellik kültürdür. Milletleri diğer milletlerden ayıran en önemli unsur da yine kültürdür. Milletler, millî kültürlerine sahip çıktıkları takdirde ayakta kalırlar. Dil, millîlik vasfını ne zaman kaybederse, millet de işte o zaman tarih sahnesinden silinir, kaybolur gider. Ünlü düşünür Goethe’nin dediği gibi; “Bir millete, onun diliyle oynamaktan daha büyük bir kötülük yapılamaz.”
Türk dili, Türk milletinin kalbidir, hafızasıdır. Kalbi ve hafızası zayıf olanların, uzun süreli ve sağlıklı yaşamaları da mümkün değildir. Öyle ise, kalbimiz ve hafızamız durumunda olan Türkçemizin, sağlıklı ve uzun ömürlü olmasını istiyorsak, -ki var oluş sebebimiz- onu bir takım tehlike ve hastalıklardan korumakta bizim başta gelen en önemli millî meselemiz olmalıdır.
Türkçe, sadece Türkiye Türklerinin değil; bütün dünya Türklüğünün ortak dilidir. Dün ile bu günü, birbirine bağlayan, zaman ve uzaklık mefhumunu ortadan kaldıran en önemli “Gönül Köprümüz” dür.
Oğuzhan’ı Alparslan’a; Fatih’i Atatürk’e; Dedem Korkut’u Hoca Ahmet Yesevi’ye, Mevlana’ya, Yunus’a, Pir Sultan Abdal’a kavuşturan… kısacası, “biz”i “biz”le buluşturan en önemli “Gönül Yolumuz” dur.
Köroğlu’nu Dadaloğlu’na; Nasrettin Hocamızı, Keloğlon’a; Ferhat’ı Şirin’e; Leyla’yı Mecnun’a bağlayan… üzüntümüz, neşemiz; rüyamız, hülyamız; kısacası her şeyimiz, “Gönül Bağımız” dır…
Türkçemiz, “Ağzım(ız)da annem(iz)in ak sütü” gibi helâl ve temiz; Anadolu semalarında, “Mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü…” gibi mübarek; elden ele, gönülden gönüle dolaşan “Ses Bayrağımız”dır!..
Kıymetli okurlar! Günümüz Türkiye’sinde Türkçemizin içine düşmüş/düşürülmüş olduğu korkunç felâketi görmek mi istiyorsunuz? Büyük şehirlerimize gitmeye, Türkiye’ye bakmaya gerek yok. Milliyetçi-muhafazakâr kimliği ile öne çıkan Kırıkkale’mizin ana caddelerindeki mağazalarının, dükkânlarının vitrinlerindeki ve tabelalarındaki isimlere bir bir bakınız Allah aşkına!.. Kaç tanesi Türkçe?!.. Sokakta, tv’de, internette (msn’de) konuştuğumuz-yazdığımız dile ne demeli?!..
***
Bu gün, güzel Türkçemizin Karamanoğlu Mehmet Bey tarafından resmi dil olarak ilân edilişinin 733. yıl dönümü! Ne diyelim?.. 733 yıl önce Karamanoğlu’nun gördüğü tehlikeyi ve gerçeği göremeyen, günümüz yönetici ve aydınlarımızın (!) kulakları çınlasın!..
Son sözümüz ve duamız odur ki; Allah, Türk’ü Türkçesiz bırakmasın!.. Bu milletin evlâtlarına dünya var oldukça Türk’çe düşünüp; Türkçe konuşmak ve Türkçe yazmak nasip etsin!..