Hiçbir küslük ebedi değildir, olmamalıdır. Ama vara yoğa küslük de olmamalıdır. Hele de devletlerarasında hiç olmamalıdır. Geriye doğru baktığımızda “niye çıktı” ya da “niye çıkardık” dediğimiz o kadar çok küskünlükler var ki, ne anlaşılır ne de anlatılır.1900’lerin subaylarının ömrü cephelerde geçti. Ölmesi kaçınılmaz olan bir imparatorluğu son bir çabayla kurtarma umuduyla cepheden cepheye koştular. Kimi şehit oldu, kimi gazi… Kimi de hain pusularda kalleşçe öldürüldü.Mustafa Kemal Atatürk onlardan birisi. Trablusgarp(Libya) İtalya tarafından işgal edilmeye kalkıldığında O orada, Derne’de cephe komutanı. Hem de gönüllü hem de sahte kimlikle İngiliz işgalindeki Mısır üzerinden yapılan yolculukla.Balkan Savaşı başlayınca dönerler anayurda, anayurt tehlikededir. Ardından Birinci Dünya Savaşı başlar. Çanakkale’de “kaderin belirlendiği o anın” kahramanı odur.“Ben size hücumu değil ölmeyi emrediyorum” diyen, diyebilen bir komutan, yarbay rütbesiyle gittiği Çanakkale’den albay rütbesi ve iki madalya ile dönecektir.Doğu cephesinde Van ve Muş’u, Bitlis’i Rus işgalinden kurtaran komutan da O’dur.Ama geri çekilişin acısını da o yaşar asla ümitsizliğe düşmeden ve asla taviz vermeden ama hiç de efelenmeden; akılla, mantıkla, diplomasiyle ve inançla.Herkesin bildiğini tekrarlamayacağım, Milli Mücadele destanını, o destanın hangi yokluklar ve hangi ihanetlere rağmen kazanıldığını da anlatmayacağım.Ömrü cephelerde geçen ve “savaş hayati ve zorunlu olmalıdır” diyen bir insandan günümüze dersler olsa gerek. Savaşmadan aldığı güvenlik tedbirleri ve kazandığı başarılar örnek olmalı.1934’ün Mussolini İtalya’sı artık emperyal hayaller peşindedir Akdeniz bölgesinde. Balkan Antantı bu hayallere set çekmek için kurulur 9 Şubat 1934’de Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya tarafından.Batı güvenlik çemberinden sonra sıra artık Doğu’dadır. 8 Temmuz 1937’de İran Sadabat Sarayı’nda Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında bir saldırmazlık paktı imzalanır. İmzalandığı sarayın adı ile anılır bu pakt: Sadabat Paktı
Zamanı ve politik şartları akıllı değerlendirmek esas olmalı dış politikada yoksa sağa sola meydan okumak, maraza çıkartmak değil.1935’li yıllarda artık Türk boğazlarının geçiş hakkını masaya yatırmak zamanı gelmiştir. Temaslar sonrası resmi görüşmeler başlar ve 20 Temmuz 1936’da Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalanır. Kıymeti yaşadığımız olaylar sonrası çok daha iyi anlaşılan bir sözleşmedir bu.Ve Hatay, kadim Türk yurdu. Tam bir destan, ama akıl destanı, diplomasi destanı. Daha önce de yazmıştım, yazarım yine o destanı da. Şimdilik sadece tarihleri vermekle yetineceğim.Fransa 1936’da tüm haklarını Suriye Devletine terk ederek çekilince Türkiye bu kararı kabul etmedi. Zira 1921 tarihli Ankara Anlaşmasında “Türk çoğunluğun bulunduğu Hatay’da özerk bir bölge kurulması” hükmü vardı.Fransızlarla anlaşmazlık Milletler Cemiyeti’ne taşınmasına rağmen çözülemeyince Türk askeri Hatay sınırında yığınak yaptı. Atatürk hasta halinde Adana ve Mersin’e gitti, yapılan askeri geçit törenlerini izledi. Bu bile yetti Fransa’yı masaya oturtmaya ve 5 Temmuz 1938’de Şükrü Kanatlı kumandasındaki Türk Ordusu Hatay’a girdi.24 Ağustos 1938’de seçimler yapıldı, 2 Eylül 1938 Meclis açıldı ve Hatay’ın anavatana katılmasını 29 Haziran 1939’da oy birliğiyle kabul etti.
Mustafa Kemal Atatürk hala günümüzü aydınlatıyor yeter ki biz yönümüzü O’na dönelim o ışığa gözümüzü kapatmayalım...